Sağlıklı Su Nasıl Olmalıdır?

SaÄŸlıklı bir su, berrak, renksiz, kokusuz, tortusuz olmalı, toksit maddeler içermemeli, bakteriyolojik açıdan temiz olmalı, kimyasal yönden içerdiÄŸi mineraller, "gıda maddeleri" tüzüÄŸünde belirtilen sınırları aÅŸmamalıdır.


-Su; kokusuz, renksiz, berrak ve içimi hoÅŸ olmalıdır.
Sular fenolik madde,siyanür amonyak, nitrat içermemelidir. Kalsiyum, Magnezyum, Sodyum, Demir, Nitrat gibi diÄŸer kimyasal maddeler yönetmelikte belirtilen sınırlarda olmalıdır.

 

-Su; hastalık yapan mikroorganizma içermemelidir.
Suya ,dışarıdan herhangi bir etkenle karışan Vibrio Cholera, Salmonella, Thyphi, Koliform gibi mikroorganizmalar suda bulunmamalı.

 

-Suda sağlığa zararlı kimyasal maddeler bulunmamalıdır.
Arsenik, kadmiyum, krom, kurÅŸun, civa gibi bazı kimyasallar ile baryum, nitrat, florür, amonyum gibi bazı kimyasalların sınır deÄŸerlerin üzerindeki miktarları saÄŸlığa olumsuz etki gösteren maddelerdir.

 

 

DoÄŸal Kaynak Suları Evlerinize Kadar Gelirken Hangi AÅŸamalardan Geçer?

Kaynak suyu hertürlü kirlenmeyi önlemek ve suyun isale hattına taşınmasını saÄŸlamak için kaptaja alınır. Kaptaj manevra odası ve suyun biriktiÄŸi bölüm olmak üzere ikiye ayrılır.

 

Kaptaj; insan, hayvan, yağmur ve sel suları vb. dış etkenlerden kaynağın korunmasını sağlar.
Kaptajın manevra odasında bulunan ve vanalarla kontrol edilen isale hattı giriÅŸine, kaynak suyu verilir. İsale hattı, yönetmeliklere uygun standartta, bakteri üretmeyen borularla döÅŸenmiÅŸ olmalıdır.

 

İsale hattı ile fabrikaya gelen su, tortu filtresinden geçerek depolarda dinlendirilir.Dinlenen su, güvenlik amaçlı filtrelerden geçtikten sonra paslanmaz tanklara alınır. Burada ozonlanarak doluma gönderilir. Dolum, tam otomatik makinelerde , el deÄŸmeden ve hijyenik ÅŸartlarda yapılarak, güvenilir bir ÅŸekilde müÅŸteriye ulaÅŸması saÄŸlanır.


 

Ozonlama Nedir?  Neden Yapılır?

Su ,dolum esnasında hava ile temas edeceÄŸinden bakteri alabilir ve tüm yapılan dezenfekte iÅŸlemleri boÅŸa gidebilir. Bu bakteriler hızla çoÄŸalarak saÄŸlığa zarar verebilir. Dolayısı ile dolum esnasında bakterilerin suya karışmasını engellemek amacı ile ozonlama yapılır.

 

Kapağı kapatılan ve hava almayan bir ÅŸiÅŸede ozon havanın sıcaklığına göre bir sürede parçalanarak tekrar Oksijen (O2) halini alarak suya karışır.
Ozonlama iÅŸlemi kaynak suyunun müÅŸteriye gidene kadar hijyenik ÅŸekilde kalmasını saÄŸlamak amacıyla yapılır.


 

SaÄŸlık İçin Su İçmek?

Suyun hayatımızdaki yeri büyük, deÄŸil mi? Kesinlikle. Su saÄŸlıklı yaÅŸamak için zorunlu gıdaların başında geliyor. Yemek yemeden haftalarca yaÅŸayabiliyoruz ama su içmeden birkaç günden fazla yaÅŸamamız mümkün deÄŸil. YetiÅŸkin bir erkeÄŸin vücut ağırlığının %60’ı su. Evet inanılır gibi deÄŸil ama katı görünmelerine karşın insanların yarısından fazlası su. Çocuklar ise daha sulu; onların vücutlarının yüzde 65-80’i su; yaÅŸ ne kadar küçükse su oranı da o kadar yükseliyor. İnsanlar vücut suyunun %10’unu kaybettiklerinde yaÅŸamları tehlikeye giriyor, yüzde 20’sini kaybettiklerinde ise ölüm kaçınılmaz oluyor.

 

Vücutta suyun çok sayıda görevi var: enerji oluÅŸması, büyüme ve yıpranan dokuların onarımı için protein sentezlenmesi, harcanmayan enerjinin yaÄŸ olarak depolanması ve metabolizma sonucu oluÅŸan zararlı atıkların suyla dışarı atılması gibi.

 

Bir insanın “susuzluk hissi ile su ihtiyacını ayarlayabileceÄŸi” düÅŸüncesi, çocukluk çağı için doÄŸru olsa da diÄŸer yaÅŸlar için geçerli deÄŸildir. Susuzluk hisleri önemli ölçüde köreldiÄŸi için yaÅŸlıların farkına varmadan susuz kalma tehlikeleri büyük. Birçok yaÅŸlının, yüksek olan tansiyonu yeterli su içtikten sonra düÅŸmekte.

 

İnsan ne kadar susuyorsa o kadar su içmeli' önermesi ilk bakışta çok mantıklı geliyor. Ama durum göründüÄŸü gibi deÄŸil. Sadece hayatı sürdürebilecek kadar su içmek saÄŸlıklı bir yaÅŸam için yeterli deÄŸil. Birçok insan yeterli sıvı aldığını düÅŸünüyor, ama bu doÄŸru deÄŸil, çünkü alkol, gazoz, kola, ÅŸekerli meyve suları gibi meÅŸrubatlarla sıvı alınmasına raÄŸmen bunlar sıvı kaybına yol açıyorlar.

 

EÄŸer yeteri kadar su içmiyorsanız ya da su yerine ÅŸekerli sıcak içecekler (kahve, çay), gazoz, kola, meyve suları, enerji içecekleri ve bira gibi su kaybettiren osmotik yükü fazla sıvıları içiyorsanız kronik susuzluÄŸa maruz kalıyorsunuz. Bu tip içecekler dudak kuruluÄŸunuzu geçirdiÄŸi için susuzluÄŸu hissedemiyorsunuz. Aşırı meÅŸguliyet sırasında da insan susuzluÄŸunu unutabiliyor.

 

YaÅŸ da çok önemli, insanlar yaÅŸlandıkça susuzluk merkezleri duyarlılığını kaybediyor ve mesela birçok yaÅŸlı serum takılacak kadar aşırı su kaybı olmalarına raÄŸmen kendilerini susamış hissetmiyorlar.

 

Vücudumuz susuz kaldığında beyin hücrelerini susuz bırakmamak için her türlü tedbire baÅŸvuruyor. Amaç beyine yeterli kanı göndermek. Beyin vücudumuzun %5 kadarını oluÅŸturur, fakat aldığı kan bunun 4 katıdır (%20). Beyin en yüksek enerjiye ihtiyaç duyan organımız. Beyin enerjisini sadece glükozdan almıyor. Beyin hücrelerinin oluÅŸturduÄŸu hidroelektrik enerji de önemli bir kaynak. Su tüketiminin azalması beyinin enerjisini de azaltıyor. Beyine az kan gitmesini önlemek için vücudumuz merkezden uzak uzuvlarımızın (kollar, bacaklar) damarlarını, böbrek damarlarını ve akciÄŸer damarlarını büzüÅŸtürüyor. Beyinin su ihtiyaçları karşılanırken bu bölgelere daha az su (kan) gidiyor.

 

Bu durumda eÄŸer yeterli sıvı almazsanız vücudunuz “histamin” salgısını artırıyor. Histamin akciÄŸer damarlarını ve uzuvlarımızdaki damarlarını büzerek sıvı kaybını önlüyor ve böylece beyine daha fazla kan gitmesini saÄŸlıyor. Fakat bunun karşılığında histamin mide asit salgısını artırıyor, nefes daralması yapıyor, tansiyonunuzu yükseltiyor. EÄŸer histamin karşıtı ilaçlar kullanılırsa nefes darlığı azalıyor, mide asiti azalıyor, tansiyonunuz düÅŸüyor fakat bu durumda da beyine daha az kan gidiyor.

 

Histamin ve susuzluk (dehidratasyon) sırasında artan diÄŸer kimyasal maddeler “aÄŸrıya” neden oluyorlar. Bu aÄŸrılar romatizma, migren, mide aÄŸrısı, kalp aÄŸrısı, fibromiyalji ve bel aÄŸrısı gibi kılıklarda karşımıza çıkabiliyor. Su içerek bu aÄŸrılardan kurtulabiliyorsunuz. AÄŸrı kesicilerin bu aÄŸrılara fazla bir faydası yok, ayrıca zararlı da olabiliyor. Yapacağınız ÅŸey, aksaklığı ortadan kaldırmak, yani su içerek susuzluklarını gidermek. İnsanlar her ne kadar canlarını yaksa da aÄŸrının vücudun kendisini koruma mekanizması olduÄŸunu unutmamalı.

 

Dehidratasyon (susuzluk) uyuÅŸukluk, depresyon, öfke, huzursuzluk, fibromiyalji ve yorgunluÄŸa sebep oluyor. Vücut suyunun %2 oranında düÅŸmesi bile kısa dönem hafızayı bozuyor.

 

Vücudun susuz kalması gibi bir strese maruz kaldığınızda adrenalin, endorfinler, kortizon, prolaktin, vazopressin ve Renin-Anjiotensin (RA) gibi güçlü hormonlar salgılanıyor. ÖrneÄŸin endorfinler (iç morfinler) aÄŸrıya tahammülünüzü artırır. Kortizon enerji depolarınızı boÅŸaltır, kan ÅŸekerini yükseltir. Böylece ÅŸeker hastalığına yakalanmanıza yatkınlık saÄŸlar.

 

Beynin su miktarı azalınca, hipofizin salgıladığı vasopressin damarları daraltır. Böylece susuz kalan hücrelere daha fazla su girer. Bu sırada kan basıncı yükselir. Bu nedenle dehidrate kiÅŸilerde “hipertansiyon” sıktır. “Safra taşı oluÅŸumu” da büyük ölçüde dehidratasyona baÄŸlıdır.

 

Alkollü içecekler ADH (idrara çıkmayı azaltan) hormonunun salgısını azaltarak hücresel dehidratasyona neden olur. Aşırı içki içilirse ciddi hücresel dehidratasyon olur. Kronik alkolizmde sürekli artan endorfinler tutkunluk yapar.

 

Susuz kalınıldığında aktive olan renin-anjiyotensin sistemi vücutta azalmış olan suyun korunmasına çalışır. Böbrek damarları büzüÅŸerek suyu tutar; iÅŸemeniz azalır. Renin-anjiyotensin sistemi aynı zamanda sodyumu tutar ki, bu durum suyun tutulmasına yardım eder. Su içilmediÄŸi sürece kan basıncı yüksek kalır ve damara zarar verir. Hastanın tansiyonu yükselir, nefes darlığı artar. Bu kiÅŸilerin su içtikçe yüksek olan tansiyonları düÅŸer.

 

Hipertansiyon ve idrarın böbreklerde tutulması böbrek hasarı ve yetersizliÄŸi yapabilir. Klasik tedavide verilen diüretikler ve tuz kısıtlaması bu mekanizma düÅŸünüldüÄŸünde ciddi sakıncalara sahiptir.

 

Peki, Su İçmede Sınır Nedir?

EriÅŸkin bir kiÅŸi için günde 2 - 2,5 litre kadar. Fakat meyve suları, gazlı meÅŸrubat, çay gibi sıvılar su yerine sayılmamalı. Çünkü bunların az ya da çok idrar söktürücü etkileri var. İnsanlar her gün içtiÄŸi suyu hesaplamazlar. Bizce en iyi sınır idrarın koyu olmaması, açık renkte olacak kadar su tüketilmesi.

 

Sıcakta uzun saatler boyunca arazide kalmak, ya da yürümek zorunda kalanlar tabii ki 4-5 litrelik miktarları içebilirler. Fakat bu kiÅŸiler tuz kaybını karşılamak için bu sırada tuzlu gıdalar tüketmelidirler (tuzlu ayran gibi).

 

Tabii bu arada tansiyon düÅŸürmek amacı ile yaÅŸlı kiÅŸilere tuzsuz diyet verilirken de dikkatli olunmalı. Yüksek olan tansiyon düÅŸeceÄŸine, tam tersi tansiyon yükselebilir. Belki bu gibi durumlarda kandaki tuz (sodyum) düzeylerini kontrol etmek en iyisi.

 

Ayakta mı, Oturarak mı Su İçmeli?

Ayakta duran bir insan eÄŸer sıvı gıda içerse doÄŸrudan doÄŸruya onikiparmak bağırsağına geçer. EÄŸer insan sıvı gıdayı oturarak içerse bunlar önce midede birikir, asitle karışarak mikropları ölür ve sonra 12 parmak bağırsağına geçer. Bu durumda oturarak su içme usulüne uymakla insan kolera da dâhil, birçok bulaşıcı hastalıklardan korunmuÅŸ olur.

 

Su İçerken Dikkat Edilmesi Gerekenler?

• Günde en az 8 bardak (2000mL) su için. Yiyecek ve meÅŸrubattaki su buna dahil deÄŸildir. İdrarınız         koyu ise yeteri kadar su içmiyorsunuz demektir.

• Meyve suyu, meÅŸrubat, gazoz, bira gibi, ÅŸekerli çay gibi sıvılar yoÄŸun karbonhidrat içerikleri nedeni ile su ihtiyacını artırırlar. Åžekersiz açık çay ve kısmen de ayran, kefir gibi fermente içecekler, sıvı ihtiyacını artırmadığı gibi, sıvı ihtiyacınızı da karşılar.

• İçtiÄŸiniz su aşırı soÄŸuk olmasın. Oda sıcaklığındaki suyu içmek en iyisidir.

• DoÄŸal Kaynak suyunu için.

• Åžebeke suyunu mümkünse içmeyin (klorlu !). Klor, mikropları öldürmek için suya konulur. Fakat kanser de yapabilir ve suyun tadını bozar.

• Uykudan önce bir ya da iki bardak su içilmelidir.